30 Temmuz 2009 Perşembe

Bitkilerin Etken Maddeleri


Bitkilerin Etken MaddeleriBitkiler, topraktan emdikleri cevherleri kendi metabolizmalarında, insan bedeninin özümleyebileceği bileşimlere dönüştürürler: Örneğin, temel besin maddelerinden, karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitaminler ve mineraller.Bitki metabolizmasında oluşan öteki değerli bileşimler ise, tedavi amacıyla kullanılan etken maddelerdir: Örneğin, eterli uçucu yağlar (esanslar), alkaloitler, tanenler ve acı maddeler. Bunlar, savunma gücünü arttırarak, organların işlevlerini destekleyerek veya iyileşmeyi hızlandırarak, organizmamızdaki belirli dokulara, organlara ve işlevlere olumlu etkiler yaparlar. Bu maddelerden bazıları, kendilerini bünyesinde oluşturan bitkinin varlığını sürdürebilmesi için de önemli görevler üstlenirler. Bitkiler ayrıca, içerdikleri ana etken maddelerin insan bedeni tarafından özümlenmesini hızlandırıcı veya yavaşlatıcı özellikler içeren pek çok sayıda, dengeleyici ve yönlendirici ikincil maddeler de içerirler.Bu tür ikincil etken maddelerin, bir bitkinin iyileştirici özelliğini ne ölçüde etkileyebildiği, ancak bitkinin ana etken maddesi izole edildiğinde anlaşılabilir. Yani, yönlendirici ve dengeleyici maddelerden ayrıştırılarak kullanılan ana etken maddenin etkileyiş biçiminde önemli farklar görülebilir: Bazen etkisiz kalır veya etkisi artar ve bitkide hiç tanınmayan yan etkiler ortaya çıkabilir. Bitkilerde, birbirlerini dengeleyen, güçlendiren, yönlendiren ve içlerindeki bazı zararlı maddelerin gücünü azaltabilen, pek çok sayıda ana etken madde ve ikincil maddeler vardır. İşte bu nedenle, bir bitkinin özgül etkisi, içerdiği tüm maddelerin bileşiminin oluşturduğu bir genel etkidir. Bitkinin yalnızca 1-2 ana etken maddesinin izole edilmesiyle elde edilen preparatların etkinliği, bazen bitki çaylarının iyileştirici etkinlikleri gibi yeterli olmayabilir.Değişik Etken Maddelerİyileştirici etki içeren ana etken maddeler, bitkinin tüm organlarında eşit oranda bulunmazlar. Yüksek dereceli konsantrasyonlar, bazen kökte ve kabukta, ama bitkinin tümünde veya yapraklarında, çiçeklerinde, tohumlarında veya meyvelerinde de bulunabilir. Ayrıca, bitkilerin etken madde içerikleri, o bitkinin bulunduğu bölgeye ve kendisini besleyen toprağın niteliklerine göre de değişiklikler gösterebilir. Öteki etkenler ise, mevsimler, hava şartları ve güneşin durumudur. Bu faktörlerin etkisi, bitkinin cinsine ve organlarına göre değişiklikler gösterir. Bitki çayının yeterli miktarda etken madde içerdiğine güvenmek isteyen kişi, kullanacağı şifalı bitkileri güvenilir satıcılardan almalıdır.Bitkilerin iyileştirici güçlerinin sırlarına ulaşabilmek için, önemli etken maddeler hakkında bilgi sahibi olmak en doğru yoldur. Burada yalnızca, önemli etken maddelere değineceğiz.AlkaloitlerBitkisel tedavide alkaloitler, en etkili maddeler grubuna girer. Suda çözünen azot içerikli bu bitkisel etken maddeler, doğrudan sinir sistemini etkiler. Bazıları salgı sistemini uyarır, bazıları ise dölyatağı ve bağırsak kaslarının kasılmalarını destekler. Cezayir menekşesinin içerdiği Vinzamin adlı alkaloit, öncelikle beyinin daha fazla kan ve oksijenle beslenmesini sağlar; şahtereotunun içerdiği Fumarin adlı alkaloit ise safra salgılarını düzenler. Kahvedeki koffein ve tütündeki nikotin de bu maddeler grubundandır.Alkaloit içerikli ve çok etkili bitkilerin önemli bir bölümü ancak uzmanlarca kullanılabilir ve konuyu bilmeyenlerce kullanılmamalıdır, çünkü onlar çok etkili zehirlerdir! Ancak bir uzmanın elinden geçtikten sonra iyileştirici etkilerinden rahatlıkla yararlanılabilir. Bu çok tehlikeli ve reçetesiz satılmaması gereken alkaloitler, örneğin güzelavratotundaki kramp çözücü Atropin ve haşhaş bitkisinden elde edilen afyon sakızının içerdiği, en etkili ağrı kesici olarak bilinen Morphin(morfin), pek çok hastalıkta önemli kullanım alanları olan çok etkili türlerdir.Uçucu Yağlar (Bitki esansları) Uçucu yağlar, bitki metabolizmasına geri dönmeyen, çevresine keskin kokular yayan ve kolayca uçup giden bitkisel maddelerdir. Pek çok bitkinin başlıca özelliğini oluştururlar; böcekler için bitkiyi çekici kılarlar, bitkiyi bakterilerden, mantarlardan ve sıvı kaybından korurlar. Şifalı bitkilerle tedavide, onların antibiyotik özelliklerinden bolca yararlanılır. Bitkilerdeki uçucu yağ oranı, %0,01 ve %10 arasında değişir. Kekikotu, biberiye, adaçayı ve rezene gibi bitkilerdeki oranları bir hayli yüksektir. Herhangi bir bitkiyi, örneğin bir otu parmaklarınızın arasında ezdiğinizde bir koku oluşuyorsa, o bitkide uçucu yağ var demektir.Uçucu yağlar pek çok maddenin bir araya gelmesiyle oluşurlar, öyle ki, bazı uçucu yağlarda yüzden(100) fazla değişik madde vardır ve bu gerçek bilimsel olarak defalarca kanıtlanmıştır. Etkinlik alanları çok yaygındır, ama, değişik ölçülerde de olsa, antibiyotik, dezenfekte edici ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkilerde birleşirler. Ayrıca, pek çok uçucu yağ, özgül etkiler içerir. Öksürüğü kolaylaştırır, krampları çözer, idrarı arttırır, mide-bağırsak-karaciğer-safrakesesi gibi sindirim organlarını güçlendirir veya kalbi ve kan dolaşımını destekleyebilirler. Eterli yağlar deri tarafından da kolaylıkla emilebilirler. Mikroplarla doğrudan mücadele edebilecek derecedeki saldıranlıklarına rağmen, önerilen dozajlarda kullanıldıklarında, hasta dokulara herhangi bir zarar vermezler. Örneğin, çok düşük bir kekik esansı dozu(0,7 ml), 1.000 ml sıvının içindeki tüm mikropları yok edebilir. Uçucu yağların bedenimizi terk ettiği bölgeler, onların antibiyotik etkilerinden yararlanırlar: Örneğin, ökaliptus ve kekik yağları akciğerleri, maydanoz ve paprika(kırmızı biber) böbrek, idrar kesesi ve idrar yollarını çok olumlu etkiler. Böbrek, idrar kesesi ve idrar yollarını etkileyen uçucu yağların kullanımında dikkatli olmak gerekir, çünkü yanlış kullanımlar nedeniyle bu organlar tahriş olabilir.Acı MaddelerAcı maddeler kimyasal bir gruba dahil değildirler. Pek çok maddelerin yanı sıra, öncelikle glikozitlerin, organik asitlerin ve alkaloitlerin bir bileşimidirler. Ana etken maddeleri acı maddeler içeren çok sayıda bitki arasından en doğru seçimi yapabilme olanağı geniş anlamda vardır. Acı madde içerikli bitki çaylarının hemen hemen tümü, sindirim salgılarını arttırarak ve iştahı açarak, besin maddelerinin mide ve bağırsaklar tarafından daha kolay sindirilebilmesine yardımcı olurlar. Düzensiz dışkılama, şişkinlik, iştahsızlık ve gaz oluşumu gibi çok yaygın rahatsızlıkların giderilmesine yardım ederler. Sindirimi kolaylaştırması için yemeklerden sonra içilen bir kadeh bitki likörü veya konyak gibi içkiler içilir. Bunların yerine pekala acı madde içerikli bitki çayları da içilebilir. Acı maddeler suda çözünebildikleri için, çay biçiminde rahatlıkla kullanılabilirler. Acı maddeler yalnızca sindirim sistemini güçlendirmekle kalmayıp, organizmayı bir bütün olarak da güçlendirirler. Güç kaybında, halsizliklerde ve kansızlıkta, yaşlılarda hastalık sonrası güçsüzlüklerde, güçlendirici tonik olarak başarıyla kullanılabilirler. Yeni araştırmalar, bazı acı madde bitkilerinin bilinmeyen etkileri hakkında çok aydınlatıcı olmuştur: Buna göre, mübarekdikeni ve centiyane kökü kalp işlevlerini pekiştiriyor, pelinotu ve centiyane kökü, bedenin savunma güçlerini destekliyor.Kullanımda önerilen dozajlara özenle uyulması çok doğru olur, çünkü yüksek dozajlar genelde mukoza tahrişlerine yol açabilir.Acı Madde GruplarıAcı madde droglarından söz edildiğinde, etkinlikleri yalnızca bu acı maddelerce oluşturulan şifalı bitkileri anlamamız gerekir. Şifalı bitkilerle tedavi biliminde(fitoterapi), acı madde drogları, amara olarak adlandırılır ve içerdikleri maddelerin bileşimine göre üç guruba ayrılırlar.Amara tonicaAmara tonica (katışıksız acı madde içerenler)grubuna dahil edilebilecek pek çok bitki vardır, ama bunların içinde, etkinlik açısından kendini kanıtlamış olanların sayısı sınırlıdır. Centiyane kökü, küçük kantaron, turunç meyve kabuğu, kınakına ağaç kabuğu, bu grubun en önemli droglarıdır. Sindirim güçlüğü çeken kişilerde sindirim salgılarını düzenleyerek, bedenin genel anlamda güçlenmesinde önemli görevler üstlenebilirler. Bu droglar, hastalık sonrasındaki halsizliklerde, kansızlıkta, sinirsel yorgunluk hallerinde de başarıyla kullanılabilirler.Amara aromaticaAcı maddelerin yanı sıra önemli ölçüde eterli uçucu yağlar da içerirler. Bu droglar, eterli uçucu yağ içermeyen acı madde droglarından pek farklı değildirler, ama kullanım alanları, uçucu yağlardan ötürü daha geniştir. Tipik örnekleri, civanperçemi, melekotu kökü ve pelinotu.Genel olarak, amara tonica grubundaki bitkiler gibi de kullanılabilirler. Ama etkileri mide ile sınırlı kalmayıp, bağırsaklara kadar uzanır ve ayrıca safrakesesi ve karaciğeri de çok olumlu etkileyebilirler. Bunun yanı sıra, eterli uçucu yağların antiseptik etkileri de göz önüne alındığında, bu tür drogların, bakteri ve parazitlere karşı da kullanılabileceği anlaşılır. Özellikle, bağırsaklarda gözlemlenen mayalanma(fermentasyon) oluşumunda bu droglar başarıyla kullanılabilir. Ayrıca, genellikle rahatlatıcı bulunan, idrar arttırıcı yan etki de içerirler.Amara acriaYakıcı maddeler de içerdikleri için, acı-yakıcı tada sahip olan bitkiler grubudur. Tipik örnekleri, zencefil ve karabiber. Bu tür droglar, özellikle kan basıncının düzenlenmesinde kullanılabilir. Sindirim sistemindeki aksaklıklar, kan basıncı düzensizliklerine de yol açabileceğine göre, aradaki ilişkiyi göz ardı etmemek gerekir. Ama bu amaçla, tüm acı madde grupları da denenmelidir.FlavonlarUzun boylu çiçekli bitkilerden otlara kadar, kimyasal yapılarında benzerlik olan pek çok bitkide bulunan bir etken maddedir. Flavon adı, bu maddeyi içeren bitkilerin pek çoğunun sarı çiçekli olmalarından kaynaklanır (Latince flavus = sarı). Fitoterapi biliminde flavonlar genellikle, hastalıklara karşı önlem olarak, kronik hastalıkların tedavisinde ve hücre bazında enzimlerle ilgili işlevlerin dengelenmesinde kullanılır. Flavonlar, bedende kısa bir süre kaldıktan sonra hızla dışkılandıkları için, özellikle uzun süreli tedavilerde kullanılmaya çok uygundurlar. Böylece etken maddeler organizmada birikmez ve olası zehirleyici etkiler oluşturmazlar. Bir şifalı bitkinin genel etkisinde flavonlar hep aktif rol oynarlar.Bir flavonun etkisi, genel anlamdaki temel yapısına göre değil, yalnızca kendine özgü olan kimyasal yapısına göre biçimlenir. Flavonların çok değişik etkinliklerinden bazı örnekler: Sedefotu kanın pıhtılaşmasını ve iltihaplanmayı önler, ayrıca kılcal damarların sızıntı yapmamalarını sağlar. Mayıs papatyası ve meyan kökü kramp çözücüdürler. Devedikeni tohumu karaciğeri korur ve temizler.Flavonların çeşitli Etkileri*Huş ağacı yaprağı İdrar arttırıcı*Atkestanesi ve sedefotu Kan damarı duvarlarını güçlendirici*Alıç Kalbi güçlendirici ve koroner atardamarları genişletici*Ihlamur ve mürver çiçeği TerleticiTanenlerBitkiler aleminde çok yaygın olan, suda çözünebilen, fenol yapısında katı bileşiklerdir. Tanenlerin başlıca kullanım alanları, ishallerde oluşan iltihaplı bağırsak mukozasının, yutak ve gırtlak mukozasının, ufak tefek yaraların tedavisi ve kanamalardır. Yaralanmalarda kullanıldığında, sıkıştırıcı özellikleri sayesinde, deri üsttabakasını sıkıştırarak, yaranın kısa sürede kapanmasını ve derinin hızla dayanıklılık kazanmasını sağlar. Tanenle karışan yara kabuğu hücre albümini oluşturur ve böylece, yaralı deride ve mukozada yerleşmiş olan bakterilerin beslenme ve yaşam alanları yok edilmiş olur. Tanenin içten kullanımı, örneğin yabanmersini yaprağı veya ceviz yaprağı, genellikle bağırsak iltihabında kullanılır ve hasta bölgelerde yatıştırıcı ve iyileştirici etkiler oluşturur. Ama yüksek tanen dozajları mideyi rahatsız edebilir. Dıştan kullanıldığında, meşe kabuğu ve ceviz yaprağı tanenleri, yutak boşluğu, gırtlak ve dişeti iltihaplarında gargara biçiminde, deri iltihaplarında ve hemoroitlerde ise kompres biçiminde kullanılır.GlikozitlerEnzim veya seyreltik asitler etkisiyle şeker olmayan bir kısım ile, bir veya daha fazla şeker molekülüne ayrılan bileşiklerdir. Tedavi etkisi, şeker olmayan bölümlere aittir. Flavonlar ve acı maddeler de genellikle glikozittir. Etkileri güçlü olan maddeler de glikozitler gurubuna dahildir. Bunların en çok tanınanları, yüksükotunun ve inciçiçeği otunun kalbi güçlendirici (zehirli) glikozitleri, sinameki yaprağının müshil etkili Anthranoid maddesi, bayırturpu, sarmısak, soğan ve hardal tohumunda bulunan hardal glikozitleridir. Ihlamur çiçeğinin terletici etkisi de glikozitlerden kaynaklanmaktadır.Silisik AsitlerAtkuyruğu ve sinirliot gibi çeşitli bitkiler silisik asidi topraktan alarak bünyelerinde depolarlar. Silisik asit, insan organizması için vazgeçilemez bir yapı taşıdır ve özellikle katılgandoku, deri, kas lifleri, bağdoku, saçlar ve tırnaklar için yaşamsal önem taşır. Silisik asit içerikli bitkiler, yukarıda belirtilen bölgelere hastalık, yaşlılık veya spordan kaynaklanan aşınma belirtileri nedeniyle, yeterince silisik asidin beslenme yoluyla ulaşamaması halinde kullanılabilir. Silisik asit kullanımı, doğuştan katılgandoku zafiyeti olan kişiler için de gereklidir; bu tür kişilerde genellikle varis ve selülit rahatsızlıklarına rastlanır.SaponinlerSaponinler, glikozit gruplarına aittirler. Suda kaynatıldığında, maddeye adını veren sabun(Latince sapo = sabun) gibi köpük oluştururlar. Sığırkuyruğu çiçeği ve çuhaçiçeği gibi saponin içerikli bitkiler, balgam söktürücü olarak kullanılırlar. Bulunduğu bölgeye tutunarak duran balgam, saponin tarafından akışkan hale getirilir ve öksürükle kolayca dışkılanabilir. Ayrıca, mukozayı hafifçe uyararak, salgıların artmasını da sağlar. Saponin içeren meyan kökü gibi bitkiler, ayrıca idrar arttırıcı, metabolizmayı uyarıcı ve iltihap önleyici özelliklere de sahiptirler. Steroit saponinleri olarak adlandırılan bir başka saponin gurubu da, kimyasal yapıları bakımından, insan bedeninde salgılanan hormonlara benzerler. Bu grupta en önde gelen bitkilerden biri ginseng köküdür. Saponinlerin tedavi amaçlı kullanımlarının bir başka önemli nedeni de, normalde midenin sindiremeyeceği bazı bitkisel maddeleri sindirilebilir kıvama getirebilmeleridir. Ama saponinler yüksek dozajda kullanıldıklarında, mide-bağırsak mukozasını tahriş edebilirler. Bu nedenle, önerilen dozajlara uymak gerekir.MüsilajlarMüsilajlar karbonhidrat içeren maddelerdir. Pek çok bitkide bulunurlar, ama genelde miktarları yetersiz olduğu için pek yararlı olamazlar. Müsilaj maddeleri suyla karıştırıldıklarında şişer ve sümüksel bir lapa haline gelirler. İşte bu sümüksel özellikleriyle, tahriş olmuş veya iltihaplanmış mukozanın üzerinde koruyucu bir tabaka oluştururlar. Örneğin, yutak ve gırtlak iltihaplarında, keten tohumu, hasta mukozayı koruma altına alır, yatıştırır ve iyileşebileceği bir ortama kavuşturur.Şişme özelliği sayesinde keten tohumu, mekanik müshil ilacı olarak kullanılabilir. Keten tohumu unu bol suyla birlikte kullanıldığında, şişerek, bağırsak duvarlarına baskı yapar ve böylece, bağırsak kaslarının harekete geçmesini sağlar. Dışkılama, bu yöntem sayesinde normalleştirilebilir ve hatta uygun saatlere göre programlanabilir.Vitaminler, Mineraller ve MikroelementlerÖnemli bitkisel maddeleri gözden geçirirken, vitaminlerin, minerallerin ve mikroelementlerin ihmal edilmemesi gerekir. Çünkü onlar, dokular, hücreler, enzimler, hormonlar ve bağışıklık sistemi için yaşamsal öneme sahip yapı taşlarıdır. Ayrıca tüm organlarımızın işlevlerinin ve bedenin sıvı dengesini etkilerler. Bazı bitkiler, yalnızca belirli vitaminleri veya vitamin gruplarını bünyelerinde yüksek ölçüde depolayabilirler. Örneğin, buğday filizinde ve tüm yeşil yapraklarda yüksek derecede E Vitamini konsantrasyonu vardır. Tohumlarda, baklagillerde, ceviz ve fındıkta, tahıl filizlerinde bol miktarda B Vitaminleri grubu bulunur. C Vitamini(askorbik asit), öncelikle turunçgillerden limon ve portakal gibi meyvelerde, dolmalık biber, maydanoz, kuşburnu ve pek çok meyve ve sebzede bulunur. Minerallere ise bitkilerin çoğunda rastlamak mümkündür: Demir ısırganotunda, kalsiyum ve magnezyum rezenede, demir ve magnezyum kuşburnu meyvesinde bol miktarda vardır. Yulafta ise hemen hemen tüm mineraller mevcuttur. Yaşamsal öneme sahip bu maddelerin eksikliklerinden kaynaklanan hastalık belirtilerinde ve bu maddelere yüksek oranda ihtiyaç duyulduğunda, bu bitkilerin çayları belirli bir plan doğrultusunda içilmelidir. Taze bitki özsuları da, vitamin ve mineral kombinasyonları ile üstün iyileştirici güçlere sahiptiler.Bitkilerin Yan EtkileriRahatsızlıklara ve hastalıklara karşı şifalı bitki çaylarının kullanımı, en eski ve en çok kullanılan yöntemdir. Çay içimi, sanki tümüyle zararsızmış gibi algılanır genellikle. Ama unutulmamalıdır ki, sentetik ilaçlara kıyasla daha hafif ve yan etkisiz olsalar da, şifalı bitkiler de etkili maddeler içerirler. Özellikle uzun süreli kullanımlarda bu özellik önem kazanır. Bilinçli kullanıldıklarında hiçbir zararlı etki oluşturmayan bazı bitkiler, uzun süreli kullanımlarda, mide, bağırsak, böbrek ve idrar kesesi tahrişlerine yol açabilirler. Her bitkinin tanıtımında ve önerilen reçetelerde, olası yan etkilere değinmek gerekir. Bu kitapta önerilen dozajlara ve kullanım biçimlerine uymaya özen göstermeniz bu bakımdan çok önemlidir! Kronik hastalıkların tedavisinde uyguladığınız bitki çayı kürlerine zaman zaman 1-2 haftalık aralar vermeniz doğru olur. Gebelik döneminde ise, doktor tarafından özellikle önerilmedikçe, müshil, uyarıcı veya idrar arttırıcı bitki karışımlarının çayları kesinlikle içilmemelidir!Tüm bunlara karşın, hiçbir rizikosu olmayan pek çok bitkinin çayını sürekli olarak içebilirsiniz de.Alerjik TepkilerGitgide daha çok çocuk ve yetişkin, egzama, saman nezlesi, astım veya çeşitli besin alerjileri gibi, alerjik tepkilerin sıkıntısını çekiyor. Günümüze kadar, 20.000 civarında maddenin alerjik tepki oluşturabileceği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Yani, hemen hemen tüm doğal veya yapay maddeler, kullanıldıktan yıllar sonra bile, bağışıklık sisteminin güç kaybına paralel olarak, alerjik tepkiler oluşturabiliyorlar. Kişide alerjik tepkilere yol açan maddelerin saptanabilmesi ise genelde çok zor bir iştir.Sağlıklı bir insanın güçlü bağışıklık sistemi, zararlı ve zararsız maddelerin farkını kesinlikle saptayabilir. Alerjik bir kişide ise, zararsız ve hatta sağlığa yararlı maddeler bile zararlı olarak belirlenebilir ve organizma, immunglobilin E türü antikorlar salgılamaya başlar.Bazı şifalı bitkilerin deriye değmesiyle de alerjik tepkiler oluşabilir, ama bu duruma çok ender rastlanır. Şifalı bitki çaylarının kullanımında da, çok ender olmakla birlikte, bağırsak mukozasında alerjik tepkiler oluşabilir. Bu kişilerdeki belirtiler, mide bulantısı, mide ağrısı ve ishal biçiminde ortaya çıkar. Çay içimine son verildiğinde rahatsızlıklar da sona erer.Alerjik Tepkilere Karşı Bitki Çayları*Sindirim sisteminin yatıştırılması gerektiğinde, hatmi kökü çayı için.Yarım veya bir tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, bir bardak soğuk suda yarım saat kadar demlendirilir, süzülür ve ılıklaştırılır(37 derece). Günde 2-3 bardak çay yudumlanarak, rahatsızlıklar sona erene kadar içilir.*İltihap giderici ve şişlikleri yok edici etki içeren mayıs papatyası ve civanperçemi eşit karışımının çayı doğal bir antihistaminikum olarak bilinir. Akut durumlarda bu çaydan, 1-2 saat arayla 1 bardak içiniz.Eşit bitki karışımından 1-2 yemek kaşığı dolusu, 1 bardak kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür ve yudumlanarak içilir.*Isırganotu çayı da bazı alerjik tepkileri yatıştırabilir.Yarım veya bir tatlı kaşığı ince kıyılmış yaprak, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür ve yudumlanarak içilir. Rahatlık sağlanana kadar, günde 3-5 bardak içilebilir.Şifalı Bitkilerin KullanımıŞifalı bitkilerle tedavi biliminde önemli bir konu da, tedavi edici ilacın hangi yöntemle hazırlanması gerektiğini bilmektir. Yüzyıllar boyunca, iyileştirici özelliklerin etkinliğini açığa çıkarabilmek için, çok çeşitli bitki hazırlama yöntemleri geliştirilmiştir. Doğru bitki seçimi yapıldıktan sonra, en iyi hazırlama yönteminin saptanması gerekir.Atalarımızın şifalı bitki kullanımında uyguladıkları ilk yöntem, kuşkusuz, taze bitkilerin doğrudan yenmesiydi. Şifalı bitki kullanımının süregeldiği daha sonraki binyıllar boyunca başka uygulama yöntemleri geliştirildi. Ama şimdi bizler, modern farmakoloji biliminin ışığı altında, tedavi için gerekli biyokimyasal maddeleri hangi yöntemlerle en iyi biçimde açığa çıkarabileceğimizi biliyoruz.Daha önce de değinmiş olduğumuz gibi, bir bitkinin kalitesi, yalnızca içerdiği tüm etken maddelerin sayısı ile orantılı değildir. Sinerjik oluşumlar(bir işlevin yerine getirilmesinde birkaç maddenin işbirliği yapması), iyileştirici bir bütün oluştururlar ve oluşturulan bu bütün, parçalarının sayısından daha üstündür. Bitkilerin kullanıma hazırlanma aşamasında eğer bu bütün bozulur veya yitirilirse, iyileştirici gücün önemli bir bölümü de yitirilmiş olur. Bitkilerin kullanıma büyük bir dikkat ve bilinçle hazırlanmaları çok büyük önem taşımaktadır.Bitkilerin tanıtıldıkları bölümde hep kullanım biçimlerinden söz edilecek, ama genelde ayrıntılara girilemeyecektir. İşte biz burada bu boşluğu doldurmaya çalışacağız. Bazı bölümlerin tam anlamıyla anlaşılabilmesi için, konuyu tüm ayrıntılarıyla açıklayan ilgili bölümlerin dikkatle okunması gerekiyor!Okuyucuya kolaylık sağlayabilmek amacıyla, uygulamaları iki ayrı bölümde ele alacağız: İçten kullanımlar ve dıştan kullanımlar.Bitkilerin İçten Kullanım BiçimleriBedensel bütünsellik açısından bakıldığında, şifalı bitkilerin içten kullanılmasının en doğru yöntem olduğunu görürüz; çünkü iyileşme içten dışa doğru gelişir. İyileştirici ilaçların içten kullanımında çeşitli yöntemler uygulanabilir. Ama başarıya ulaşabilmenin başlıca yolunun, bu uygulamalarda kullanılacak yöntemlerin doğruluğundan geçtiği unutulmamalıdır.